2019 ERKEN REZERVASYON FIRSATLARINI YAKALAYIN.... AYRICALIKLI OLMANIN TADINI ÇIKARTIN... DETAYLI BİLGİ VE REZERVASYON : 0224 225 4343 - 0534 835 86 85 (whatsapp)

Online Otel / Tatil Rezervasyonu


Booking.com

Et Severler Arjantin Mutfağı Sizi Çağırıyor






Biz Türkler olarak sofralarımızda sebze yemeklerinden çok artık ağırlığı fazlasıyla et yemeklerine vermiş durumdayız.Şimdi ise bizden çok yurt dışında güzel bir ülkenin güzel mutfağıyla karşı karşıyayız. Merak edenler için söyleyelim; tabi ki Arjantin mutfağı. O zaman ne diyoruz et severler buraya…



Şimdi bu güzel ülkenin mutfağını biraz daha yakından inceleyelim. Ete dayalı bir mutfağı var Arjantin mutfağının. Dünya’nın en çok sığır eti üreten ülkesi burası. Burada yaşayan halkın yemek kültürleri hep ete dayalı haliyle. Arjantin’de yaşayan halkın yemek alışkanlıkları 4 bölgede ayrılıyor. Ülkede yaşayan halk İspanyol, Yahudi, Fransız, İtalyan, Alman göçmenleri ve yerlilerinden oluşmuş durumda.





Arjantin Turlarına katıldığınızda kuzeye doğru yönünüzü çevirin, tahıl ve ete dayalı mutfağı olduğunu göreceksiniz. Et diyorum ama sığır eti değil keçi eti tüketiliyor. Güneye doğru yönünüzü değiştirdiğinizde, sığır etinin yanında avlandıkları etleri de tükettiklerini göreceksiniz. Dünyada isim yapmış en bilinen aşçılar buradan çıkıyor zaten. Arjantin mutfağında fazla ekmek yenmez, ekmek yerine pirinç ve patates tüketilir genelde. Yani tabi ki bir ekmeğin yerini tutamaz ama en azından tamamlar diyebilirim.





Daha önceden de belirtmiştim; Arjantinliler tatlıya çok düşkünler, özellikle de sütlü tatlılara karşı. Ama kremalı tatlılar, börekler, kekler de fazlasıyla damaklarına hitap ediyor. En çok da reçel seviyorlar tatlılarının yanında. Arjantin mutfağında sütle hazırlanan tatlılara dulce de leche yani sütlü tatlı derlermiş. Kısacası dünyanın en lezzetli ve en farklı cezbedici sütlü tatlılarına da burada rastlıyoruz. O güzel tatlılarının yanında içecek olmazsa olmaz elbette. Kendilerine özgü yaptıkları mate adındaki yeşil çayları da meşhur Arjantin halkının. Aslında bildiğimizden farklı bir özelliği yok, onlarda bizim gibi sıcak su ile hazırlanıyor. Ama burada hangi eve konuk olursanız olun bu çayı ikram ederler her gelene. Bu çayın özel bir anlamı var onlar için; dostluk ve paylaşım. Şarapları da kırmızı ve beyaz olarak dünyaca ünlü şaraplar. Yemeklerinde bile şarabı yanlarından ayırmazlar. Sabah kahvaltıları çok ilginç ama nedense çok hafif oluyor. Aslında ağızlarının tadını en az Türkler kadar biliyor Arjantinliler de.





Arjantin mutfağı gibi diğer ülkelerin doyumsuz mutfaklarına yakından şahit olmak istiyorsanız Perisos Turizm'in sizin için seçilmiş turlarına bakmadan tatil yapmaya karar vermeyin.

Şehirlere simge olan 10 köprü!











Şehirlerin karakterlerini yansıtan, usta mimarların dehasını mavilikler üstünde sergileyen ve yapıldığı andan itibaren şehirler için birer simge olan köprüler; yakaları birleştirmesinin yanı sıra görkemli duruşlarıyla da hayranlıkla izlenen manzaraların en önemli parçası olmuştur. Sadece duruşlarıyla bile bir sanat eseriymişcesine şehirlerine anlam katan köprülerin büyüsüne kapılıp, en etkileyici 10 köprüyü sıraladık:




Gökkuşağı Köprüsü – Tokyo









Tokyo ve Odaiba’yı birbirine bağlayan köprü 1993 yılında tamamlandı. Köprü 800 m. uzunluğunda ve 126 m. yüksekliğinde olup, kulelerinin şehrin görüntüsüyle uyum içinde olması etkileyici bir Tokyo manzarası sunuyor…




Boğaziçi Köprüsü – İstanbul









İstanbul Boğazı üzerine yapılan ilk köprü olması sebebiyle Birinci Köprü olarak da adlandırılan Boğaziçi Köprüsü, 30 Ekim 1973 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 50. yıldönümü şerefine devlet töreniyle hizmete açıldı. Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan köprü olma özelliğiyle de dünyada eşi benzeri yoktur…




Golden Gate Köprüsü – San Francisco









Şu anda, dünyadaki en uzun yedinci asma köprüdür. Köprü uzunluğu 2,73 km., yüksekliği 235 metreyi bulur. En sisli havalarda bile gözükebilmesi için kullanılan turuncu tonlardaki rengiyle San Francisco’nun en önemli simgesi olmuştur.




Brooklyn Köprüsü – New York






Brooklyn ile Manhattan’ı birbirine bağlayan köprünün yapımı 13 yıl sürdü ve Mayıs 1883’de kullanıma açıldı. Tamamlandığı zaman dünyanın en geniş asma köprüsü ünvanını elinde bulunduruyordu. Günümüzde hala New York’un en güzel eserlerinden biri olmayı sürdürüyor…




Tower Bridge – Londra









Londra Kulesi’ne yakın olduğu için “Kule Köprüsü” ismini almıştır. 1894 yılında kullanıma açılan köprü, yüksek seviyeden iki yatay yürüyüş yolu ve aşağıdan bir araba yoluyla birbirine bağlanmış iki kuleden oluşan mimarisiyle harika bir görüntü sunuyor.




Millau Viyadüğü – Millau









Millau Viyadüğü, Tarn Nehri’nin bulunduğu vadiden geçen ve Millau ile Güney Fransa’yı birbirine bağlayan kablo destekli bir asma köprüdür. Köprü üzerinden taşıt geçen dünyanın en yüksek köprüsü ünvanına sahiptir. 343 metre yüksekliğ ile Eyfel Kulesi’nden biraz daha yüksek ve Empire State Binası’ndan 37 metre daha kısa olmasıyla görkemli bir yapıdır.




Bastei Köprüsü – Almanya









1851 yılında günümüzdeki Dresden kenti yakınlarına inşa edilen Bastei Köprüsü büyüleyici bir görüntüye sahip. Açılışından bu yana, Elbe Nehri’nin 200 metre yüksekliğinde devasa kaya oluşumlarının arasında gezinti yapmak için ziyaretçilerin akınına uğruyor.




Chengyang Köprüsü – Çin









1916 yılında inşa edildi ve herhangi bir çivi kullanılmadan, taş ve odunlarla inşa edilme özelliğini taşıyor. 64 metre uzunluğundaki köprü bölgede yaşayanların ve turistlerin uğrak mekanlarından biri halinde…




Akashi Kaikyō Köprüsü – Japonya









Japonya’da, Kobe şehri ile Avaci adasını birbirine bağlayan, dünyanın en uzun asma köprüsüdür. 1991 metre uzunluğundadır ve en yüksek noktası 282,8 metredir. Dünyanın en yoğun deniz trafiğine sahip Akashi Boğazı’nı birbirine bağlayan bu köprü asma köprü teknolojisini üst seviyelere çıkartacak bir çalışma sonucu yapılmıştır.




Rialto Köprüsü – Venedik









Rialto Köprüsü, Venedik‘te Büyük Kanal üzerindeki dört köprüden biridir. Köprü kanal üzerindeki en eski yapılardan biri ve şehrin en ünlüsüdür. İlk 1181 yılında yapılan köprü daha sonra ahşap bir köprü olarak yapıldı ve farklı sebeplerden dolayı yanma ve çökme olayları dönem dönem yaşandı. Bunların sonucunda son olarak 1591 yılında taş kemerli köprü olarak yapılmış ve günümüze kadar gelerek Venedik’in en önemli sembollerinden biri olmuştur.