2019 ERKEN REZERVASYON FIRSATLARINI YAKALAYIN.... AYRICALIKLI OLMANIN TADINI ÇIKARTIN... DETAYLI BİLGİ VE REZERVASYON : 0224 225 4343 - 0534 835 86 85 (whatsapp)

Online Otel / Tatil Rezervasyonu


Booking.com

Tatil Seçiminiz Ege mi, Akdeniz mi?



Türkiye öylesine güzel bir ülke ki, içinde gezilip görülecek yüzlerce tarihi yer ve doğal güzellik saklı. Yurtiçi ve yurtdışında yaşayan binlerce ziyaretçiyi ağırlayan turistik bölgeleri yaz sezonunda dolup taşar. Özellikle Ege ve Akdeniz tatilcilerin en çok tercih ettiği iki bölgedir. Tatil için karar vermekte zorlanıyorsanız ‘tatil seçiminiz Ege mi, Akdeniz mi?’ yazımız sizin için geliyor.

Ege’de Tatil

İzmir’den Çanakkale’ye, Muğla’dan dÇŞa pek çok rotaya uzanan bir coğrafyada tatil yapmak için gibisi yoktur. Kimi tatilci lüks tesislerde konaklamayı tercih ederken kimi tatilci ise tatil köyü modundan vazgeçemiyor. Bodrum, Kuşadası, Çeşme, Alaçatı, Fethiye Ege tatilcilerinin listesinde baş sıralarda. Ege’den vazgeçemeyenler bölgenin farklı beldelerinde konaklayarak tüm sahil şeridi boyunca keyifli bir tatile imza atabilir.

Ege denince akla gelen ilk rotalardan biridir İzmir. İçinde o kadar güzel beldeler konumludur ki ne kadar sık gitseniz yine de bıkmanız mümkün değil. Arkeoloji ve doğayla iç içe yaşayan Bergama, tarihi yapılara ev sahipliği yapan Selçuk, cam gibi denizi, lezzetli yemekleri ve rüzgar sörfüyle adından sıkça bahsettiren Alaçatı gibi rotalar Ege’nin olmazsa olmaz beldeleri arasında.



Muğla’da en az İzmir kadar ün yapmış harika bir yer. Marmaris, Dalaman, Fethiye, Ortaca gibi rotalar Muğla’da tarihin ve doğaüstü güzelliklerin bütünleştiği baş adresler. Gecesiyle gündüzüyle dopdolu geçecek bir tatil Muğla’da sizi bekliyor.

Konu tarih olunca Çanakkale baş sıralarda gelir. Yerli yabancı turistlerin akın ettiği bu rota, Kurtuluş Savaşı’nın merkez noktası idi. Tarihin yanı sıra doğal güzellikleriyle de adından sıkça bahsettirir. Assos, Bozcaada, Gökçeada, Kaz Dağları yeşille mavinin iç içe geçtiği muazzam beldelerdir.

Akdeniz’de Tatil

Bir tatilde aradığınız tüm özellikleri Akdeniz’de bulabilirsiniz. Hem doğal güzellikleriyle hem de tarihiyle büyüleyen Akdeniz; sıcacık havası, eşsiz plajlarıyla her sene olduğu gibi bu sene de tercihlerin başında geliyor.

Antalya’ya gittiğinizde Olympos’u görmeden tatilinizi sonlandırmayın. Tertemiz havası ve berrak deniziyle bilinen bu bölge, harika manzaralara ev sahipliği yapar. Keşif listenize dahil olması gerekenler arasında Alanya, Kemer, Bebek, Side, Manavgat, Kalkan’da bulunuyor. Her bütçeye uygun konaklama hizmetleri sunan bu bölgeler, harika plajlarıyla turistler tarafından büyük ilgi görüyor.



Akdeniz’de tatil yapmak isteyenlere bir diğer önerimiz Mersin’dir. Burada görmeniz gereken pek çok yer var. Anamur Çayı, Köşekbükü Mağarası, Mamure Kalesi, Ilısu Şelalesi el değmemiş doğal güzellikleri ile sayabileceklerimizin başında.

Kısacası her açıdan çok zengin ülkede yaşıyoruz. Bu zenginliklerden yararlanmak isteyen yerli yabancı turistler şimdiden yerini ayırtmaya başladı bile. Siz nereye gitmek istediğinize hala karar veremediyseniz erken rezervasyon fırsatlarımıza göz atarak tercihinizi hemen yapın.

İSVEÇ'İN GÜNEY SAHİLİNDE BİR LİMAN MALMÖ




İsveç'in güneyinde Skane Bölgesinde yer alan, Malmö; İsveç'in en büyük şehridir. Ülkeninin en hareketli limanlarından birine sahip Malmö, şehrin en yakın komşusu Kopenhag'dır ve iki şehir Oresund Köprüsü ile birleştirilmiştir. Büyük ve gösterişli meydanları, eski şehir bölgesi ve tarihi yapıları ile İsveç'in Liman kenti Malmö, pek çok noktaya ev sahipliği yapar. 
Meydanları ile ünlü Malmö, şehrinin kalbinde yer alan Gustav Adolfs Torg, Stortorget ve Lilla Torg olmak üzere üç büyük meydandan oluşur. Peyzaj düzenlemeleri ile modern bir hal alan meydan, günümüzde fuar, sergi ve müzik festivalleri gibi çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. 
Görkemli meydanları ile ünlü Malmö'nün modern meydanı Möllevangstorget, İnnerstand bölgesinde konumlanır. İnşa edilen meydanda geçmişte çiftçilerin yetiştirdikleri ürünleri sattıkları, bir pazar alanı olarak kullanılıyordu. Günümüzde şehrin en ikonik noktalarından biri olan meydan, restaurantları, cafeleri  ve mağazaları ile turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Şehrin Modern ve lüks bölgesi Vaster'de konumlanan 190 metre yüksekliğinde ki gökdelen Turning Torso İskandinavya'nın en uzun binasıdır. Kopenhagdan'da görülebilen bina dünyanın ilk burgulu yapıda ki gökdelenidir.
Eski şehir bölgesinde konumlanan, Gotik mimarı üsluba sahip Aziz Petri kilisesi, Malmönün en büyük kilisesi ve şehrin en eski yapılarından birine sahiptir.
Malmönün en büyük şehir parkı olan, PildammSparken 1914 yılında kurulmuştur. Parkın içerisinde Çiçek vadisi adlı bölgeye her yıl 10.000'den fazla çiçek ekilir. Büyüleyici bahçeler boyunca uzanan park egzotik kuş türlerine de ev sahipliği yapar.
Danimarka Kralı tarafından inşa edilen Malmö Kalesi, eski şehir bölgesinin batısında konumlanır.Geçmişte ünlü bir savunma merkezi ve kaleleri ile ünlü olan Malmö'nün bugün ayakta kalan tek kalesidir. Günümüzde tarih ve sanat müzesine ev sahipliği yapmaktadır.

Deniz Severler İçin Seyahat Rotaları



Kim sevmez ki masmavi denizlerde yüzmeyi, en güzel koylarda güneşlenmeyi… Farklı kültürlerin yemeklerinden tadarak en görülesi yerlerini keşfetmeyi kim istemez. Siz de denizden ayrı bir hayat düşünemeyenlerdenseniz sizin için derlediğimiz deniz severler için seyahat rotalarına bir göz atın.

İtalya

Upuzun, sapsarı kumları olan bir sahil düşünün. Akdeniz’in ikinci büyük adası Sardinya deniz severler için seyahat rotalarının başında. Sardinya sadece denizden ibaret değil, yelkencilik, at biniciliği gibi etkinlikleri yazın, kayak sporunu da kışın burada yapabilirsiniz. İtalya Turlarına katılarak yıllarca popülerliğini koruyan Sardinya’yı görebilirsiniz.



İtalya’nın deniz severler için seyahat rotalarından biridir Manarola. Burası o kadar büyüleyici bir yer ki baktığınızda gerçekmiş gibi olsa da sanki tabloyla çizilmişçesine bir güzelliği var. Eşiniz ya da sevgilinizle beraber uzun uzun tatlı sohbetler eşliğinde romantik yürüyüşler yapabilirsiniz. Bu yaz unutulmaz ama bir o kadar da romantik bir tatil istiyorsanız rotanızı İtalya’ya çevirin.



Yunanistan

En güzel plajların bir arada olduğu, deniz severler için seyahat rotalarından bir diğeri tabi ki Yunanistan. Mavi beyaz ülkenin unutulmaz plajlarından biri Santorini. Ada için ne kadar övgü yağdırsak gerçekten az kalır. Buranın tarifsiz güzelliğine şahit olmak için en yakın zamanda planınızı yapın ve Yunanistan Turlarına katılın. Bu güzel manzarasına farklı bir güzellik katan o mavi Yunan evlerini mutlaka görmelisiniz.



Deniz severler için seyahat rotalarından biri de Navagio Sahili. Tertemiz denizinde yüzerken yamaç paraşütü yapanların seyrine varabilirsiniz Navagio’da. Yunanistan’dan teknelerle ulaşılan sahilde bütün yılın yorgunluğunu geride bırakacaksınız.



Hırvatistan

Yıllardır bütün ilgiyi üzerine toplamayı başarmış diğer bir durakta Hırvatistan’dan geliyor. Dubrovnik benzersiz güzelliği ile deniz severler için seyahat rotaları arasında. Siz de buranın tadını bu yaz doyasıya çıkarmak istiyorsanız en kısa zamanda Hırvatistan Turlarına katılın. Dubrovnik’e gittiğinizde buranın meşhur yelkencilik sporuna katılmayı unutmayın. Eğlenceli zaman geçirebileceğiniz Mayıs-Ekim aylarında planlarınızı buraya göre ayarlayın.



Fransa

Deniz severler için seyahat rotalarından bir diğer duraksa Fransa’nın Corsica adası. Dağlık bir manzara eşliğinde, tarih kokan bir atmosferde yüzmenin keyfini çıkarmak istiyorsanız bu yaz tercihinizi Fransa Turlarından yana kullanın.



Fransa’da gözlerden bir tatil arayışındaysanız tercihinizi kesinlikle Fransız Rivierası olmalı. Tatil yapmanın yanında buranın tarihi yapısını da mutlaka keşfetmelisiniz. Eşsiz sahilleriyle Fransız Rivierası sinemaseverlerin bir gün kesinlikle görmesi gereken tatil cenneti.



İspanya

Gece hayatına düşkünlüğü olanlar ve de tatil yapmanın doyumsuz tadını çıkarmak isteyenler İspanya’nın Majorca adasını tercih ediyor.



Masmavi berrak sular İspanya Turlarından Menorca’da sizi bekliyor. Ufaklı tefekli birbirinden güzel 30’a yakın adacık var burada. Sadece sahilleri değil burada yaşayan çiçek ve kuş türleri de Menorca’nın tercih edilmesi için bir avantaj aslında. Şayet doğru zamanlarda burada olursanız buranın meşhur festivallerini görebilirsiniz.

ENDÜLÜS'ÜN BAŞKENTİ SEVİLLA




Portakal çiçeği kokuları eşliğinde Sevilla’nın dar ve kıvrımlı sokaklarında gezintiye çıkma zamanı. Flamenko ve boğa güreşi dendiğinde ilk akla gelen bu şehirde, gün batımını izlemek son derece keyif verici. Küçük restoranları, kafeleri ve mağazaları, eşsiz mimarisiyle birleşince tadına doyulmaz bir tatil yaşamak kaçınılmaz. Sarayları ve camileri gezdiğinizde Roma mimarisiyle İslam kültürünün iç içe geçtiğini göreceksiniz. Çok kültürlü bu şehirde her bir sokak sizi tarihin arka odasına götürecek. Görkemli saraylarıyla başınızı döndürecek Sevilla, Arap Gotik ve Rönesans tarzı mimarisiyle ziyaretçilerini büyülüyor. İspanya’nın güneyinde yer alan en büyük ve en önemli yerleşim yeri Sevilla, ülkenin özerk bölgesi Endülüs’ün de başkenti. Tutkunun dansı flamenkodan, enfes tapaslara, zengin tarihi dokuları ve eşsiz kültürüyle, hayatın portakal çiçeği kokulu sokaklarda yaşandığı, havanın hep güzel olduğu muazzam bir kent. Figaro, Carmen ve Don Juan’ın kenti olarak anılan Sevilla’nın boğa güreşi gösterileri mutlaka izlenmeli. Büyüleyici tarihi, önemli anıtları, zarif sanatı ve otantik kültürüyle kendine özgü atmosfere sahip olan şehirde Avrupa’nın en büyük katedrallerinden Sevilla Katedrali, Real Alcazar Sarayı, Santa Cruz Mahallesi, Maria Luisa parkı, Casa Lonja’yı mutlaka görmelisiniz. Değerli koleksiyonlara sahip müze ve sanat merkezleri, yemyeşil parkları ve görkemli tarihi yapılarıyla Sevilla, efsaneye göre Zeus’un oğlu Herkül tarafından kuruldu. Şehrin içinden geçen ve Atlas Okyanusu’na bağlanan Guadalquivir Nehri’nin büyüleyici manzarasına karşı uzanan Sevilla Limanı’nda yürüyüşe çıkabilir, her yanı birbirinden ihtişamlı yapılarla süslü tarih kokan sokaklarında dolaşıp, şehrin simgesi Alcázar Sarayı’nı görebilirsiniz. 
1507 yılında Roma Katolik katedrali olarak inşa edilen Sevilla Katedrali, dünyanın en büyük gotik mimariye sahip kilisesi olması bakımından dünyanın önemli dini yapıları arasında yer alıyor. Dünya Miras Listesi’ne giren büyüleyici katedral, gotik üslubunu en iyi yansıtan tarihi yapılardan birisi olduğu için turistler tarafından büyük ilgi görüyor. 
Sevilla Katedrali’nin, Orta Çağ’da kentin en önemli simgelerinden olan çan kulesi Giralda, Gotik ve Barok mimari tarzın en güzel örneklerinden Giralda, şehrin en önemli sembollerinden biri sayılıyor. Dünya Mirasları listesine eklenen tarihi Giralda çan kulesi, Sevilla Katedrali ile birlikte görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Sevilla Katedrali’nin çan kulesine çevrilen Giralda’nın tepesinden Sevilla’nın muhteşem manzarasını 95 metre yükseklikten izleyebilirsiniz.
Sevilla’nın simge yapılarından Alcazar Sarayı, Moro kökenli Müslüman krallar için inşa edilen bir kraliyet sarayı.Gotik, Barok ve Rönesans stillerinin karışımı bir mimariye sahip bu etkileyici saray oymalı ve rengarenk seramik süslemeleri ile Endülüs mimari stilinden izler taşıyor. Bahçesi harika olan 1987’de Sevilla Katedrali ile birlikte Dünya Kültür ve Miras Listesi’ne girdi. Moro kökenli Müslüman krallar için inşa edilen kraliyet sarayı Real Alcazar; oymalı ve rengarenk seramik süslemeleri ile Endülüs mimari stilinden izler taşıyor. Real Alcazar, yalnızca etkileyici mimari detayları değil yemyeşil ve geniş bahçesiyle de ön plana çıkıyor.
1220 yılında şehrin güvenliği için inşa edilen, askeri gözetleme kulesi ve cezaevi olarak kullanılan Torre del Oro (Altın Kule), 12 köşeli mimarisi ile ön plana çıkıyor. Günümüzde denizcilik müzesi olarak kullanılan tarihi yapı, üç farklı boyuta ve mimari üsluba sahip olan kulelerin oluşturduğu gizemli ambiyans sayesinde ziyaretçilerin ilgisini çekmeyi başarıyor.
1928 yılında İber-American Expo’su için yapılan Plaza de Espana meydanı, Maria Luisa Parkı’nda yer alıyor. Rönesans ve Müdeccen mimari stilini bir arada görebileceğiniz İspanya Meydanı, şehrin  turistik çekiciliğe sahip en önemli noktaları arasında bulunuyor.
Şehrin nehri kıyısında yer alan Maria Luisa Park, yürüyüş yollarını gölgelendiren yüzlerce egzotik ağacı, peri masallarını andıran tarihi binaları, farklı tasarımlara sahip rengarenk bankları, Mağribi havuzları ve çeşmeleri ile Sevilla listesinde ilk sıralarda bulunuyor. Sakin ve huzurlu bir gün geçirmek için ideal olan yemyeşil park, Sevilla’nın en önemli yeşil alanlarının başında geliyor.

Türkiye’nin Arkeoloji Destinasyonları



Türkiye’nin dört bir yanı tarihle iç içe yaşıyor. Türkiye’nin arkeoloji destinasyonlarını ele aldığımız bu yazıda ülkemizin doğusundan batısına uzanan çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yaptığını görmekteyiz. Şayet tam bir arkeoloji tutkunuysanız tarih kokan bu rotalara yolculuk etme zamanınız gelmiş demektir.

Gaziantep – Zeugma

Enfes yemekleriyle olduğu kadar adını tarihi eserleriyle de duyuran Gaziantep’te Zeugma Antik Kenti’ni mutlaka görmelisiniz. Çingene Kızı mozaiğiyle ön planda olan antik kent, Gaziantep Nizip ilçesine 10 km uzaklıkta. Kültür ve tarih kokan bu rotada göreceğiniz çok şey var.



Çanakkale – Troya

Çanakkale’nin dillere destan tarihi rotası Truva’yı duymayanımız yoktur. Bugüne kadar pek çok filme ve kitaba konu olmuş Truva, tarih ve arkeoloji severlerin keşif listesine mutlaka dahil olmalı.



Şanlıurfa – Göbeklitepe

Türkiye’nin arkeoloji destinasyonları arasında başı çeken bir diğer rotamız Şanlıurfa’dan. Yapılış tarihi 12,000 yıl öncesine dayandığı düşünülen Göbeklitepe, tarihin en eski yerlerinden. Yapılan kazı çalışmalarında Taş devrinden kalan 20 adet tapınağın sadece 6 tanesi çıkarılmış durumda. Şehir merkezine 15 km uzaklıkta konumlu bu rota, keşif listenize dahil olmalı.



İzmir – Efes

Cilalı Taş Devri’ne uzanan tarihi ile ülkemizin en popüler arkeoloji destinasyonu haline gelen Efes, pek çok esere ev sahipliği yapıyor. Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi ve Yedi Uyurlar görecekleriniz arasında başı çekiyor.



Adıyaman – Nemrut Dağı

Adıyaman’ın Kahta ilçesi yakınlarındaki Nemrut Dağı, doğu ve batı uygarlıklarının adeta köprüsü görevini görüyor. Nemrut Dağı’na çıktığınızda Yunan ve Pers tanrılarının heykelleri sizi karşılar. Yıllar boyunca Unesco Dünya Mirası’na dahil olan bölgeyi Adıyaman’a giden herkesin yakinen görmesi gerekiyor.



Konya – Çatalhöyük

2013’ten bu yana Unesco Dünya Mirası Listesi’nde olan Çatalhöyük, 1960 yılında yapılan kazılarla adını duyurdu. Tarihi geçmişinde insanoğlunun toplayıcılıktan yerleşik hayata geçişine örnek gösterilen yerleşim yeridir Çatalhöyük.



Batman – Hasankeyf

Baraj suları altında kalmadan görülmeyi bekleyen Hasankeyf, ülkemiz açısından önemli yere sahip. Buraya ilk olarak M.Ö. 10’uncu bin yılda yani Neolitik Dönem’de yerleşilmiş ve Artuklu döneminde ise şehrin en gözde yerlerinden biri olmuştur.



Bu yıl tatil için Türkiye’nin arkeoloji destinasyonlarını ziyaret etmek isterseniz sizin için hazırladığımız listeye mutlaka bir göz atın. Her birinde ayrı bir tarih yatan bu rotalarda harika bir keşif turu sizi bekliyor.

AVRUPA'NIN MÜZİK BAŞKENTİ VİYANA




Geçmiş mirasını büyük bir gururla taşıyan ve koruyan şehir, müziğin ve sanatın dünyadaki başkenti olarak adlandırılır.18. Yüzyıl’dan kalma bir mirası, 19. Yüzyıl görkemiyle harmanlayan şehirde mimari de oldukça zengin. St. Stephan Katedrali, Opera Binası gibi tarih hazinesi yapıları ile kent, Doğu ve Batı Avrupa’nın buluşma noktası adeta. Viyana deyince akla gelen şeylerden biri de müzik ve tabi ki vals. Mozart ve Schubert´in notalarına ev sahipliği yapan kent, müzikte olduğu kadar Klimt ve Brüegel gibi usta ressamlarıyla da ünlü. Viyana’da görülmeye değer yerlerin çoğu şehrin içinde bulunduğundan dolayı şehir keşfi oldukça kolaydır.  Viyana, sanat ve mimariyle anılmasının yanı sıra bunu bir yaşam tarzı olarak benimsemiş halkıyla da değer katar kendine. İhtişamlı balolar, zarif mağazalar, şık kafeler “İşte Viyana’dayım.” dedirtir ziyaretçilerine. 
Viyana gezilecek yerler bakımından Orta Avrupa’nın en zengin şehri. Avusturya‘nın başkenti ve en büyük şehri olan Viyana‘da birbirinden güzel saraylar, müze ve sanat galerileri, cadde ve meydanlar ile kiliseler yer alıyor. Yüzyıllar boyu Habsburg Hanedanlığı‘na ev sahipliği yapan Viyana’da görülecek en önemli eserlerin birçoğu bu döneme ait yapılardan oluşuyor.
Viyana listenizin ilk sırasında 13. Yüzyılda inşaatına başlanan ve yüzyıllar boyunca sürekli genişleyerek büyüyen Hofburg Sarayı yer alıyor. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun daha çok kışlık sarayı olarak kullanılan yerde; imparatorluk daireleri, müzeler, şapel ve kilise, Avusturya Ulusal Kütüphanesi, İspanyol Binicilik Okulu ve Avusturya başkanlık makamları yer alıyor. Bunlar dışında saray içinde yer alan Sisi Müzesi, İmparatorluk Gümüş Eşya Koleksiyonu ve dışarıdaki bahçenin köşesinde yer alan Kelebekler Evi görülmesi gereken yerlerden.
Avrupa’nın en güzel saraylarından olan Schönbrunn Sarayı, imparatorluğun yazlık konutu olarak kullanılmış bir yapı. Yapım tarihi 16. Yüzyıla kadar dayanan saraya yüzyıllar boyunca yapılan eklemelerle günümüz görünümüne ulaşılmış. Saray kadar sarayın ağaçlar, patikalar, çeşmeler ve heykellerle süslenmiş bahçeleri de ünlü. Glorietteadındaki Neo-klasik sütunlar, palmiye evi, labirent, hayvanat bahçesi ve Neptün Çeşmesi, bahçe çevresinde görebileceğiniz en önemli yapılar. Sarayın içini düzenlenen turlar ile gezebilirsiniz. 
Viyana’nın simge yapılarından olan Aziz Stefan Katedrali, şehrin tam kalbinde yer alıyor. 12. Yüzyıldan kalma ana orta yapı 1304-1433 yılları arasında gotik tarzda yenilikler geçirmiş. Katedralin kuzeyde yer alan kulesi, 1579’da Rönesans estetiğine göre yeniden tasarlanmış. Yıllar süren eklemeler sonucunda muhteşem bir mimariye dönüşen yapının  görülmesi gereken en önemli bölümleri; Devler Kapısı ve Putperest Kuleler, Kule Külahı, Çinli Çatı, Singer Kapısı, Vaiz Kürsü ve Yüksek Altar. Dilerseniz katedralin Güney Kulesi’ne asansörle çıkarak Viyana’nın muhteşem manzarasını seyredebilirsiniz.
Karl Kilisesi, İmparator VI. Karl tarafından 1716-1737 yılları arasında yaptırılmış muhteşem bir kilise. Kilisenin iki sütunu Roma’daki Traianus Sütunu’nundan esinlenerek yapılmış olup soldaki sütun “Sadakat”, sağdaki sütun ise “Cesareti” betimler. Karl Kilisesi’nin iç mekanı Daniel Gran ve Martino Altomonte gibi dönemin önde gelen sanatçıların heykel ve altar panolarıyla bezenmiştir.
Viyana şehir merkezinde, Aziz Stefan Katedrali’ne yakın konumda yer alan Graben, şehrin en ünlü alışveriş caddelerinden biridir. Katedralden Hofburg Sarayı’na doğru giden Graben Caddesi üzerinde birçok mağaza ve dükkan yer alıyor. Caddenin en önemli noktası ise ortasında yer alan Veba Sütunu. 1679 yılında yaşanan Veba Salgını üzerine I. Leopold tarafından adanan sütun, 1693 yılında tamamlanmış muhteşem bir mermer anıt. Gece gündüz hareketli olan caddede gezebilir, çevredeki mağazalardan alışveriş yapabilirsiniz.
Viyana listenizdeki en önemli müzelerden olan Sanat Tarihi Müzesi, 1891 yılında Avusturya-Macaristan İmparatoru I. Franz Joseph tarafından açılmıştır. Müze koleksiyonları büyük ölçüde Habsburg hükümdarlarının yüzyıllar içerisinde topladığı eserlerden oluşuyor. Eserler; Mısır ve Yakındoğu Koleksiyonu, Heykel ve Dekoratif Sanat Koleksiyonu, Resim Galerisi gibi bölümlerde sergileniyor. 
Müzeler şehri Viyana’da görmeniz gereken bir diğer önemli müze Doğa Tarihi Müzesi. 1889 yılında açılan müze, Sanat Tarihi Müzesi’nin hemen karşısında yer alıyor. Zaten iki bina da aynı mimarın eseri, bu yüzden görünüm olarak birbirlerine çok benziyorlar.  Arkeoloji, antropoloji, mineraloji, zooloji ve jeoloji sergilerinin bulunduğu müzede, dünyanın en değerli taş koleksiyonlarından birini, dinozor iskeletlerinin modellerini ya da kafatası sergisini gezebilirsiniz. 
Yeni Belediye Binası olarak geçen Neus Rathaus şehrin yeni ama en etkileyici binalarından biri.1872 ile 1883 yılları arasında eski binanın olduğu yere yapılan Belediye  Sarayı Neo-Gotik bir üsluba sahip. Viyana Kent ve Eyalet Meclisi’ne ev sahipliği yapan binayı görmek için en güzel zamanlardan biri de her yıl Ocak sonu ile Mart başı arasında düzenlenen Vienna Ice World festival zamanı. Bu dönemde belediye binası önüne devasa bir kayak pisti ile panayır kuruluyor. 
Viyana  listenizdeki en aykırı yapı olan Hundertwasser Evi  Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser ile Mimar Josef Krawina tarafından yapılmış bir apartman. Barselona’daki sıradışı Gaudi yapılarına benzeyen apartmanda 52 tane daire ve 4 tane de dükkan yer alıyor. Rengarenk ve düzensiz pencereler, seramik detaylar, ağaçlar ve çiçeklerle süslenmiş çatı bahçeleri binayı oldukça dikkat çekici hale sokuyor. Apartmanın karşısında benzer yapıya sahip olan pasajda birbirinden ilginç ürünleri satın alabilir, burada yer alan kafede biraz soluklanabilirsiniz. 

RUSYA’NIN BAŞKENTİ MOSKOVA




Edebiyattan mimariye dünyanın en özgün başkentlerinin başında gelen Moskova, Rusya’nın Avrupa’ya açılan kapısı olarak konumlanıyor. Bir asıra yaklaşan tarihiyle geçmişini geleceğe adapte eden ender başkentlerden biri olarak da büyüleyici bir ruha sahip. Ziyaretçilerini zengin kültürel mirası, tarihi dokusu ve mimari ihtişamıyla heyecanlandırmayı başaran şehir, hiç uyumayan gece hayatı sayesinde sınırsız eğlence vadediyor. 
Moskova‘nın tam kalbinde, Kremlin Sarayı’nın ise kuzeydoğu duvarının hemen dışında bulunan ünlü Kızıl Meydan, dünyanın en önemli şehir meydanları arasında yer alıyor. Güney ucundaki Aziz Vasil Katedrali ile panoramik bir görüntü sağlayan devasa meydan, pastel renklere sahip tarihi binalar ile çevreleniyor. Her adımda Rusya’nın derin tarihini hissedebileceğiniz meydan, ziyaretçilerine farklı mevsimlerde farklı güzellikler sunuyor.
Bir zamanlar Rus siyasi gücünün zirvesini temsil eden ve Ortodoks Kilisesinin merkezi olan Kremlin, sadece Moskova’nın değil, tüm ülkenin simgesi olma özelliği taşıyor. Moskova Nehri’nin kuzey kıyısında yer alan Borovitsky Tepesi‘ni örten Kremlin, 2.25 km uzunluğundaki doğu duvarı ile Kızıl Meydanı da çevreliyor. Nehrin karşısındaki Sofiyskaya‘dan görkemli sarayı doyasıya izlemek ve harika fotoğraflar çekebilmek de mümkün oluyor.
Kazan ve Astrahan Hanlıkları‘na karşı verilen mücadelelerin ardından galibiyetle ayrılan Korkunç İvan, zaferini taçlandırmak için Aziz Vasil Katedrali’ni inşa ettiriliyor. 1561 yılında tamamlanan sekiz kubbeli Aziz Vasil Katedrali, Rus mimarisine özgü bir tarzın doruk noktası olarak gösteriliyor. Renklerin, desenlerin ve şekillerin kusursuz bir biçimde harmanlandığı kubbeleri ile öne çıkan tarihi yapı, ziyaretçilerini büyülemeyi başarıyor.
Moskova Nehrinin kuzey yanında yer alan katedral, 1931 yılında Stalin tarafından tamamen yıkıldıktan sonra, 2000’li yılların başında aslına uygun olarak tekrar inşa edilip ziyaretçilere açılıyor. Dünyanın en uzun Ortodoks Hristiyan kilisesi olma özelliği taşıyan ve Kurtarıcı İsa Katedrali olarak adlandırılan, tamamen bakırdan üretilen 3 kubbeli yapısı ve geleneksel Rus mimari hatlarıyla şehrin siluetini zenginleştiriyor.
Meydanın batı köşesinde bulunan Lenin’in Mozolesi SSCB’nin kurucuları arasında yer alan Vladimir Lenin’i ziyarete gelenleri karşılıyor. Mimar Şçusev tarafından tasarlanan mozole, ölümsüzlüğü simgeleyen küp şekli ile biliniyor. Lenin’in mumyalanmış bir şekilde saklanan naaşı, alt katta cam bir mezar içinde saklanıyor.
İtalyan Rönesans’ı ve Hollanda Altın Çağı da dahil olmak üzere Avrupa sanatını geniş bir perspektif ile sunan Puşkin Müzesi’nde (Pushkin Museum) empresyonist ve post-Empresyonist tabloların en özel koleksiyonlarını görebilmek mümkün oluyor. Üç bölüme ayrılmış olan müze, Antik Mısır dönemine ait silah, mücevher, kalem ve mezar taşı gibi eserlere de ev sahipliği yapıyor.
Dünyanın en ünlü caddeleri arasında gösterilen Tverskaya, St. Petersburg’a kadar uzanan bir rotanın başlangıç noktası olma özelliği taşıyor. 1930’lu yıllarda büyük ölçekli olarak yeniden yapılandırılan caddede yüzlerce mağaza ve çok sayıda eğlence merkezi yer alıyor. Ünlü kişileri onurlandırmak için yeniden adlandırılan sokaklarda, müze haline getirilmiş evlerle karşılaşmak da mümkün oluyor.
1894 yılında çeşitli arkeolojik ve antropolojik koleksiyonları tek bir alanda toplamak için tasarlanan Devlet Tarih Müzesi, kızıl rengi ve Neo-Gotik mimari hatları ile hem dışarıdan hem de içeriden oldukça etkileyici gözüküyor. Müze, Rus topraklarının Paleolitik Çağ’dan günümüze kadar geçen tarihini anlatan son derece zengin bir koleksiyon sunuyor. İskitler dönemine ait altın figürler, Altay tören maskeleri, Rus hükümdarların kostümleri ve Helen mimarisinin benzersiz bir karışımı olan Turmanskiy lahiti gibi önemli eserler, farklı bölümlerde özenle temsil ediliyor.
Moskova  listenizde bulunmasını isteyeceğiniz Büyük Ivan Çan Kulesi,  81 metre yüksekliği ile Kızıl Meydan‘ın en yüksek yapıları arasında dikkat çekiyor. Altın kubbeli devasa kule, bir yangın esnasında ciddi zarar görse de tekrar inşa edilerek günümüze kadar varlığını korumayı başarıyor. Yangın esnasında kırılan 64 tonluk çan ise, meydan da kırık parçası ile beraber sergileniyor.
Avangart mimar Konstantin Melnikov‘un 1920’lerde tasarladığı park, şehrin yakın geçmişte geçirdiği dönüşümü net bir şekilde gözler önüne seriyor. Mayıs ve Ekim ayları arasında daha çok rağbet edilen doğal park içinde kültür, spor ve eğlence adına yapılabilecek çok farklı alternatif yer alıyor. Halk arasında “Park Gorkavo” olarak da telaffuz edilen açık hava parkında lokantalar, kafeler, bisiklet yolları, rollerblading, masa tenisi alanları, plaj voleybolu sahası ve paten kiralama yerleri de bulunuyor.